Hiç düşündünüz mü, zamanınızın kaçını bilgisayar başında geçiriyorsunuz? Ya da zamanınızın ne kadarını bilgisayarınız olmadan geçirebiliyorsunuz? “Teknoloji ve Anne Memesi” başlıklı bu yazımızda biz tüm bunları düşünerek sorular soruyor ve tartışıyoruz. Biz, bordro mahkûmlarının ya da modern kölelerin bilgisayarlarından uzak kalmak gibi bir lüksü yok. Bilgisayar yoksa çalışan ofisteki diğer eşyalar gibi bir “envanter” kaleminden farksız. Durum sadece biz modern kölelerle ilgili olsa yine iyi, sadece 20,6 milyon kayıtlı çalışanla sınırlı kalırdı. Ancak durum daha da vahim. Daha doğru düzgün konuşmayı bilmeyen 3-4 yaşında çocukların muhtelif elektronik aygıtlarla özellikle yemek saatlerinde çizgi film izleme bağımlılığı da aslında birbirine çok paralel. Bu öyle bir bağımlılık ki, eksikliği insana uzvunu kaybetmiş hissi veriyor. 

Eskiden hayatımızda kağıt, kalem, not defteri, kitap ve ansiklopedi fiziki olarak vardı. Şimdi bunların fiziki varoluşlarının yerini çok büyük ölçüde dijital halleri aldı. Not defterlerimiz bile bilgisayarlarımızın içinde. Alışveriş listelerimizi, günlük iş planımızı, tatil planımızı hep bilgisayarlarımızın için bulunan programlarla yönetiyoruz, hatırlatmalar koyuyoruz. Bilgisayarımız yanlışlıkla kaybolsa çocuğumuzun aşı tarihini bile bilmeyecek düzeydeyiz yani! 

Kütüphanedeki ansiklopedi bile yerini Wikipedia, çeşitli ödev, yazı vs. platformları gibi uygulamalara bıraktı. Kaçımızın yakın zamanda kütüphaneye gitmişliği var mesela? Kütüphanelerin tarihi eser niteliğindeki kitapların saklandığı birer müzeye dönüştüğü bir zamandayız. TÜİK’in 2014 yılı kütüphane istatistiklerine göre Türkiye’de 1121 adet halk kütüphanesi, 559 adet üniversite kütüphanesi, 27.948 adedi örgün ve yaygın üniversite kütüphanesi olmak üzere toplam 29.629 adet kütüphanemiz olduğunu biliyor muydunuz? 

Kitap kullanım oranlarına TÜİK’in kendi sitesinden ulaşın ve okuyun, çok şaşıracaksınız. Toplumumuzda neden uçan tekme atma, kafa kırma, insan katletme eğiliminde olan insanların var olduğunu daha iyi anlarsınız.  

Modern kölelerin gri masalarında sadece bir laptop ve masa telefonu olması işimizi yaparken teknolojiye ne kadar bağımlı olduğumuzun bir göstergesidir. Bazı şirketlerde masa telefonu bile kullanılmıyor. Laptop üzerinde yürüyen bir uygulama ile kulaklığınız vasıtasıyla konuşuyorsunuz. Örneğin Cisco Jabber uygulaması. Renkli post-itler ve ofiste ölmeden köşelerini korumaya çalışan orkideler bile bu köle hayatını renklendirmeye yetmiyor. 

Dünyanın yarısından fazlasının internet erişiminin olmadığının farkında mısınız? Ya da kaçımız farkında? Biz, “çat” diye bağlanıyoruz ya, herkeste var sanıyoruz değil mi?… Dedim ya “uzuv” gibi olmuş teknoloji… Afrika’nın Sahra Altı bölgesinde Çad, Sierra Leone, Nijer, Somali ve Eritre gibi ülkelerde nüfusun %3’ünden azının internete erişimi var. En yaygın kullanım ise İzlanda, Lüksemburg ve Andora olup bu ülkelerdeki oranlar %98 ile %93 arasındadır. Buradan şu sonucu çıkarabiliriz sanırım; Internet ekonomik ve sosyal kalkınmaya temel oluşturur! Ülke örneklerine baktığımızda bu çok net değil mi? Bizde durum nasıl? TUİK’in 2015 yılında yaptığı Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması’na göre internet kullanan bireylerin oranı %55,9; Nüfus ise 78.741 kişi…Yorumu siz yapıverin artık. 

Internet kullanımı kalkınmaya temel oluşturuyor oluşturmasına ancak internet ve bilgisayara bu kadar bağımlılık iyi bir şey mi? 26.6 milyon kayıtlı çalışandan bir olarak ofiste bilgisayar olmayınca, bir şekilde çalışmayınca, arızalanınca ve yerine ikame bilgisayarın da yoksa neler olduğunu şöyle bir düşündüm, bakalım neler oluyormuş; 

Öncelikle neyle vakit geçireceğini şaşırıyorsun, yapabileceğin şeyler kısıtlanıyor. Ekonomi, gündem, piyasa ve dünya haberlerinden haberin olmadan sadece elindeki sandviçi yemekle yetinmek zorunda kalıyorsun. Outlook gibi uygulamaların da yok mesela, yazışma yapamıyorsun. Yazışmayı hiçbir mecrada yapamıyorsun, bilgisayarın yok çünkü. Posta kutunun kitlenmesi gibi bir durumla da karşılaşmıyorsun, çünkü “iletişemiyorsun”. Eski zamanlarda güvercinler yaparmış bu işi, dumanla falan da haberleşirlermiş malum.. O zamana dönüveriyorsun birden. Düşünsene, ofisin içinde bileğinde excel, word, ppt. dosyaları taşıyan sepetlerle dolaşan güvercinler! Komik değil mi? Bence değil, çünkü bilgisayarın olmadan bir güvercin kadar bile olamıyorsun! 

Sosyal medya portallerine girip sosyalleşemiyorsun, “link”lenemiyorsun. E-ticaret sitelerinden alışveriş yapıp ekonomiye katkı sağlayamıyorsun mesela. Kredi kartı ödemeni, kiranı, okul taksitini, bakıcı ödemeni, emeklilik fonu ödemeni kısaca hiçbir online ödemeni yapamıyorsun. Tüm bunlar için “bir koşu” bankaya gidip minimum bir 45 dakika ayırman gerekiyor. Şanslıysan çalıştığın şirketin kampüsünde bir bağlı şube olur, orada da 25 dk. sürer her koşulda! 

Herkesin gözü ekranda eli klavyedeyken sen herhangi bir uygulamanın anlatıldığı kitapçığı okuyabilirsin belki, şanslıysan tabii. Artık kâğıt sarfiyatını önlemek için pek çok şirkette fiziki dosya vs. bulundurmak, yazdırmak “yasak”. Pek çok firma dokümanlarını dijital ortamlarda saklıyor. İşte bu noktada bilgisayarın yok ise yaptığın işin tarihsel bilgilerini tutan hiçbir sisteme giremiyorsun. Yarattığın her şey şirketin hafızasında saklı ve sen bilgisayarın yokken bu sistemlerin hiçbirine ulaşamıyorsun. Kurumsal köle sıfatınla yarattığın bu “knowhow”ın ve yaptığın çalışmaların fiziki bir kopyası olmadığı için de bilgisayarın yokken işine devam edemiyor, çalışmıyorsun. Bilgiyi üretiyor ancak kontrol edemiyorsun. Şirketin maddi kaybının oluştuğu noktada sen hala bir “envanter kalemi” olarak kalmaya devam ediyorsun. Ne ironi değil mi? 

Hukuksal açıdan teknoloji konusunda mevzuat da tam olarak yerleşmediğinden, insanların kişisel güvenlikleri de tehlike altında olabilir. Bu durumda bu teknoloji harika bir şey mi? 

Hem evet hem hayır… 

Teknoloji insana bebekken süt veren anne memesi gibidir, ihtiyaçlarını karşılamalı, ileriye götürmelidir. Aralarındaki uyum önemlidir, iyi niyetle kullanılmalı ve kesintisiz bir besleme olmalıdır. Yani teknoloji, bir annenin memesiyle çocuğunu beslemesi gibi beslemelidir insanı… Lakin sen bunların hiçbirini yapmayıp kalkıp o memeyi insanın yüzüne yüzüne sallarsan ”teknoloji” yerine elinde kırbaç olan bir robotla karşı karşıya kalırsın. 

Ne uyumun kalır sonunda ne de sen! 

Published On: Mayıs 6th, 2020 / Categories: İçerik Pazarlama, Pazarlama Stratejisi /

E-Bültenlerimize Abone Olun

Satın Alma ile ilgili gelişmeleri ve yeni haberleri kaçırmayın.

Mesajın için teşekkürler. Gönderildi.
Mesajınızı göndermeye çalışırken bir hata oluştu. Lütfen daha sonra tekrar deneyin

Add notice about your Privacy Policy here.